Berna Özdermirkan - Mayıs 2020
İçinde bulunduğumuz döneme kadar, evden çalışmanın mümkün olduğunu sürekli yazmış veya anlatmış olsak da yönetimlerin bu konu için görüşleri hep tedirgin ve olumsuz oldu. Verimlilik düşer, işten kaytarma olur, toplantıları yapamayız vs. vs.
“Bizim sektörde bunu yapabilmenin imkânı yok!”
“Mağazalar çalışırken genel müdürlük evde olur mu hiç?”
“Bizim işlerimiz evden çalışmaya kesinlikle müsait değil!”
“Asla olmaz!”
Ne demişler? Büyük lokma ye ama büyük konuşma. Maalesef yaşanan bu üzücü salgın felaketinin bazı zoraki yaptırımları da oldu. Bunların en başında ise kısmen veya tamamen evden çalışma yöntemi geldi. Elbette bazı şirketler buna kolayca adapte olabilirken bazıları epey zorlandı, çünkü hazırlıklı değillerdi ve aslında zaten böyle bir fikre karşıydılar. İşin sonunda gördük ki aslında olabiliyormuş. Üstelik kısmi bir evden çalışma ile bile çalışanları motive edebilir, maliyetlerinizi düşürebilir, trafik sorununu azaltabilirsiniz. Neyse konumuz evden çalışmanın avantajları değil şu an. Çalışma hayatına yönelik araştırmalar yaptığım iş yaşamımda 20. yılımı tamamlayan biri olarak konuyu farklı bir açıdan ele almak istiyorum.
Bir anda evden çalışma başladı ancak doğal olarak şirketlerin büyük bir bölümü evden çalışma kurallarını bilemiyor. Ofiste çalışır gibi evden çalışılması aslında pek de sağlıklı olmayan durumlar yaratıyor. Mia Araştırma olarak İstanbul-Ankara-İzmir ağırlıklı olmak üzere tüm Türkiye’de toplamda 366 ofis çalışanı ile görüştük. Bu dönemde tamamen evden çalışmaya başlamış çalışanlara sorduk. İş yoğunluğunuz ne yönde değişti? Burada doğru cevabın değişmedi olduğunu düşünüyoruz, değişmedi diyenlerin oranı %49. Geri kalanı ise mercek altına almakta fayda var.
Evden çalışanların %32’si iş yoğunluğunun bu dönemde arttığını belirtmiş. Bu yüksek bir orandır. Şirketler bir anda çalışanlarının evine konuk oldu ve bu konukluk sırasında sınırlarını bilemiyor olabilirler. Her sabah çalışanların işe başladığından emin olmak için görüntülü toplantı koyanlar, mesai sonrası saatinde bile görüntülü aramalara devam edenler, yarım güne 6 toplantı sığdıranlar… Bunun sonunda da bütün gün ekran başında, kulaklık kulağında, beyin olarak feci yorulmuş, temel ihtiyaçlarını karşılayacak vakti bile zor bulan çalışanlar. Bunların olmasına izin vermeden belirli kurallar çerçevesinde hareket etmeye çalışmak çalışan bağlılığı ve motivasyonu için son derece önemlidir. Eskiden çalışanların işe giriş çıkış saatlerini kontrol eden şirketler artık çalışanların gün içinde katıldığı toplantı saatlerini takip etmeli, üst sınır belirleyerek bunun aşılmamasına özen göstermeliler. Çalışanların öğle molalarına ya da mesai sonrasına toplantı koymamak, gün içinde sadece sohbet etmek için 15-20 dakikalık kahve-çay toplantıları koymak gibi yeni kurallar çerçevesinde hareket etmeliler.
Gelelim diğer bölüme: Evden çalışanların %29’u ise iş yoğunluklarının azaldığını belirtmişler. Burada bambaşka bir sorun ile karşı karşıyayız. Yapılan işin azalması ilk bakışta çalışan için olumlu gibi gözükse de aslında hiç de değildir. Çalışan yaptığı işte anlam bulamazsa, sorumluluklarında azalma yaşarsa yavaş yavaş kendisine olan ihtiyacı sorgulayacak ve tatminsizlik yaşamaya başlayacaktır. Bunun da bağlılık ve motivasyon üzerindeki etkisi tahmin edebileceğiniz gibi olumsuzdur. Bu çalışanları, işleri yoğun olan ve yardıma ihtiyacı olan farklı birimlerde destek sağlamak üzere yönlendirmek, vakti zamanında yoğun tempodan ertelenen eğitim ve gelişim programlarını almalarını sağlamak uygun olacaktır.
Öyle veya böyle yeni bir düzen geliyor, ayakta kalacak olanlar ise çalışanların sesini dinleyen şirketler olacaktır unutmayalım.