Berna Özdermirkan - Nisan - Mayıs 2016
Mevcut ve potansiyel çalışanlarımızın gözünde tercih edilen iş yeri -İşveren Markası- olmak için “sözümüz söz” sözler vermek gerektiğini biliyoruz. Bu yolculuğa çıkmaya karar verdik. Nereden başlayacağımızı biliyoruz. Kısaca hatırlayalım: Önce çalışan memnuniyetini belli bir seviyeye getireceğiz, bağlılığı arttırarak turnover’ı azaltacağız ve daha fazla şövalye çalışanla yola çıkmak için çalışanlarımızın beklentilerini ölçümleyip gerekli aksiyonları alacağız. İyileştirme faaliyetlerimizin sonunda tekrar ölçüm yapıp istediğimiz seviyeye ulaşıp ulaşmadığımızı göreceğiz. Bu ilk aşamayı başarıyla tamamladıysak güçlü alanlarımızı ve vaatlerimizi tespit edeceğiz. O zaman haydi, yola çıkalım!
Yola kimlerle çıkıyoruz? En büyük destekçimiz kimler? Ya da kimler olmalı? Tabi ki kurumumuzun stratejilerini, vizyonunu belirleyen yöneticiler bizim en kritik paydaşımız. Peki ya yöneticiler mutsuzsa? Yöneticiler yöneticilik değil de kıdemli uzman gibi iş yapmak üzerine kurulu bir çalışma hayatı içinde ise? Kurumumuzda gerçek anlamda yönetici dediğimiz kaç kişi var? Yoksa hala Excel raporlama yapan birim müdürleriniz mi var?
Gelin bu konuda Türkiye verilerine bir göz atalım, önce araştırma künyesi:
Bu verilere bakarak net olarak görüyoruz ki yöneticilerin çalışanlardan farkı yok! Buyurun siz de bakın.
Kurumdan memnuniyet, kuruma aidiyet ve kuruma adanmışlık olarak baktığımızda yöneticilerin göstergeleri çalışanlarla bu kadar benzerken işveren markası yolculuğumuza nasıl çıkacağız? Bu yolculuğun en önemli uygulayıcısı olması gereken yöneticilerde hal böyleyken işimiz oldukça zor. O zaman önce yöneticileri anlamamız gerekiyor. Araştırma verilerine göre yöneticilerimizde durum nedir diye bir göz atalım.
- Üst yönetim tarafından takdir edilmediklerini hissediyorlar.
- Üst yönetim ile yeterli ve sağlıklı bir iletişim/ etkileşim halinde değiller.
- Ortaya koydukları çabanın karşısında aldıkları ücret ve yan hakların yeterli olmadığını düşünüyorlar.
- Kendilerine sağlanan statü sembollerini yeterli bulmuyorlar ve karar süreçlerinde istedikleri etkinlikte yer aldıkları kanısında değiller.
Büyük bir olasılıkla üst yönetim de yöneticilerini yönetici olarak değil, kıdemli uzman olarak görüyor ve öyle davranıyor. Neden böyle peki? Ne yaptık da böyle oldu? Çalışanları kaybetmemek için yönetici kartvizitlerini bolca dağıttık. “Mecbur kaldık ama” dediğinizi duyar gibiyim. Çalışanlardaki statü beklentisi o kadar yüksekti ki o kartvizitlerde ne yazdığı çok önemli idi. İşte şimdi elimizde tatmin edemediğimiz bolca yönetici unvanlı çalışanlarımız var ama yöneticilerimiz maalesef yok denecek kadar az. Önce yöneticilerimize bilgisayarları başından kalkmalarını, etraflarına bakmayı sadece işi değil çalışanlarını da yönetmeyi öğretmemiz gerekiyor. Eğer bir yönetici sadece işi yapmak üzerine odaklanıyorsa mevcut iş yükünü çalışanlarına delege edemiyorsa ve dolayısıyla çalışanlarına ayırması gereken zamanı yaratamıyorsa bizim bu yöneticilerden İşveren Markası olmak için oluşturduğumuz sözlerimizi taşımasını ve tutmasını bekleyemeyiz. Sonuç olarak da İşveren Markası olma noktasında en önemli boyut olan verdiğimiz sözleri tutabilmek konusunda çuvallarız. Basit bir örnek verirsek üst yönetim tarafından takdir göremeyen yöneticilerin kendi çalışanlarını da takdir etmediğini unutmayalım zira veriler gösteriyor ki neredeyse her 2 çalışandan 1’i takdir edilmediğini ifade ediyor.
Sonuç olarak bu yolculuğa çıkacaksak önce yöneticilerimizi gerçek yöneticilere döndürmeliyiz. O zaman öncelikle yöneticilik pozisyonlarına doğru kişileri seçmeli ve doğru seçim yaptığımızı herkese göstermeliyiz. Hâlihazırdaki yöneticilerimizi ise ne yönettiğine göre sınıflandırmalıyız. Süreç yöneticisi mi? Birim yöneticisi mi? Yoksa departman yöneticisi mi? Stratejilerimizi belirlerken ve bütçe, performans, hedefler gibi kritik süreçlerde yöneticilerinizi aktif kullanmalıyız. Gerekli maddi olanakları sunmalıyız. Üst yönetim ile ilişkilerini kuvvetlendirmeliyiz. İşveren Markası olmak çok bacaklı bir çalışmadır, düşünülmesi gereken birçok noktası vardır, yöneticilerimiz de işte bu bacaklardan biri. Siz siz olun hazır olmadan yolculuğa çıkmayın!